Acıyı sevmem yemekte de hayatta da. Ama hayatta bazı acılar vardır ki onları unutamıyoruz. Çünkü unutmak acıyı, acıyı bize vereni de unutmak demek, bazen onu unutmak istemiyoruz. Ve bazı acı yemekler vardır ki acı olmasa o yemek başka birsey olur.
Adana Kebap mesela.
Hayatta hiç bir acıyı yiyemez iken, keyfi değil sağlığıma zarar verdiği için yiyemez iken adana kebabını rahat yiyorum ve keyif alıyorum ve hiç dilim şişmiyor ve hiç miğdem ağrımıyor. Benim gibi yani yemeklere, karın doyurucu bir takım lezzetli gıda yığını demeyen insanlar, yemeklere değer katarlar, duygusal bağ kurarlar. Benim de bu kebabla kurduğum bağ bu çünkü Adana kebabı bence aile demek.
Neden böyle düşündüğümü açıklayayım.
Adana'da doğmuş ve on beş yılını Adana'da geçirmiş biri olarak Adana kebabı, hayatımda önemli bir yerde. Mezeler ailenin çocukları gibi, soğana sumak, aileye sevgi bol bol koyarsan iki türlüde miğden ağrımaz mesela, lavaş vardır kebabın etrafında da, içine koyduklarının yağı, tadı bulaşmıştır üzerine, akmasına, kokmasına rağmen ekstra lezzetlidir içindekilerle, hem de lavaş sıcacık tutar eti, içine koyduğun mezelerin de ısısını dengeler.
Kebabın acısı aileme düşen acı, soğanın sumağı sevgi, mezeler kardeşlerim, et annem, lavaş babam. Nasıl bir araya getirir sarardın, birleştirirdin, akan, kokan, bulaşan herşeyimizle severdin, en önemlisi şefkatinle sararak duyururdun. Şimdi lavaşsız dağıldık, aç kaldık, annem örtüsüz kaldı ve çok üşüdü, bizim de pek tadımız kalmadı.
En büyük acıları genellikle aileden birini kaybettiğimizde yaşarız, kebabın dilimi yakmasından daha büyük bir acı olsa da babamın dünyayı bırakması, kebap ailemi hatırlatıyor bana. Keşke hiç acı olmasaydı ama bu acıları seviyorum şu anda, çünkü acıda olsa unutmak istemiyorum.
Genellikle çok acıktığımda Adana dürüm tercih ediyorum, doyurmak için, içimde aç kalan ne varsa.