Kadın, deniz kabuğu gibidir.
Kimisinin içinde canlı bir parça , kimisinin içinde ise değerli bir parça vardır.
Denizin derinliklerinde, dalgaların gücüyle oradan oraya savruluyor deniz kabuğu. Zamanı belli olmayan bir an da ikiye ayrılır , İçindeki canlı veya değerli parça ondan gider.
Biz kadınlar da öyle değil miyiz? Savruluruz hayatın rüzgarıyla , içimizden bir canlı dünyaya geldiğinde de ikiye bölünürüz. Kadın olmak sadece anne olmak değildir. Biz kadınlar, içinde değerli duygular barındıran mitolojik varlıklarız. İçimizdeki o duyguları , fikirleri , sihirli gücü dışarı çıkardığımızda da ikiye bölünmez miyiz ? Evet, aynı deniz kabuğu gibi.
Sonra dalgalarla farklı bir mücadele başlar deniz kabukları için. İkiye bölünüp içindeki şeylerden ayrıldığında hafifler , bir ağırlığı kalmaz denizde . Savrulur dalgaların şiddetinden , hasar alır yüzeyi , güzelliği bozulur ve karaya vurduğunda sakince kumsalda durur. Bu durum bana hep yaşı yıllanmış , tecrübesiyle yıpranmış , mücadeleye hali kalmayınca köşesinde oturmuş kadını getirir aklıma.
Kadın; gençken üretken ,
yaş alırken değerine değer yükleyen,
yaşı yıllanırken de feri solmuş gözlerinin ardından , parlayan tecrübesiyle , paha biçilmez nasihatı ile hayata ışık tutar.
KADIN
Çok şeye benzeyen , tasviri bitmek bilmeyen ama kendinden daha değerli hiç bir şey değildir.
Kadın her şeydir.